CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, TBMM'de TC Merkez Bankası Başkanı Dr. Fatih Karahan’ın yaptığı sunum sonrası söz alarak ekonomik sorunlara değindi.
“İyileştirme var diyorsunuz, bu ne zaman vatandaşa yansıyacak?” diye sordu. Gürer, sorusuna Bütçe ve Plan Komisyonu Başkanı Mehmet Muş'un, bankanın yazılı olarak yanıt vermesini istedi.
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer: “Sayın Başkan, sunum kitapçığının üzerinde 100 lira ve 10 liranın varlığını görünce, 10 liraya simit alınmıyor, 100 liraya da 1 kilo bamya alınmıyor; işe oradan başlayalım. Ayşe teyze 200 lirayla markete gitse, 140 lira bamya, 60 lira da domatese verdiği zaman cebindeki para erimiş oluyor. Alım gücüne göre paranın değeri olabildiğince düştü. Onun için de asgari ücretli, emekli, dar gelirli ciddi biçimde ekonomik bir sorun yaşıyor. Bunu iyileştirme adına, bu sizin anlattıklarınızın onlara yansıması adına alanda bir şey görmüyoruz. 500 lira ya da 1.000 liralık banknot basılacak mı? Bir de siz kendinizi ne kadar özerk hissediyorsunuz, özerk misiniz?” dedi.
GIDA VE TARIMSAL ÜRETİM KOMİTESİNİ SORGULADI
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi Sekretaryasını Merkez Bankası yürütürken, şimdi banka yanı sıra bakanlıklarla bir komite var. Bu komitenin son yaptığı toplantıda kamuoyuna yansıtılan birkaç konunun irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin, arz ve talep dengesinin sağlanması hem üreticilerin hem de tüketicilerin korunmasına yönelik dış ticaret tedbirleri dahil olmak üzere tedbir almak. Zaten uygulanagelen politikalar ithalata dayalı olduğu için Türkiye bazı ürünlerde kendi kendine yetemez noktaya getirildi. 21 üründe arz açığı olduğunu bakanlık, yazılı soruma verdiği yanıtta ifade etti. Bu yıl yerli üreticinin ürettiği ürün olabildiğince baskılandı. Buğdaya yüzde 12, arpaya yüzde 3 verildi, son olarak da şeker pancarına yüzde 28'lik bir artış verildi.
Küresel ve yurt içi tarımsal emtia ve gıda fiyatlarının izlenmesi sizler tarafından da o komitede sürdürüldüğüne göre herhâlde tarladan haberiniz var. Ben kendi bölgem için söyleyeyim: Niğde'de karpuz 1 liradan, kavun 70 kuruştan, domates 1,5 liradan, patates -özellikle yazlık patates- 3 liradan alıcı bulunmadığı için tarlada kaldı. Ama kışlık patateste de -şimdi hasat dönemi- tüccar gelmedi, yine bir sorun var. Bunun yanında, fasulye fiyatı geçen yılki fiyatın altında gerçekleşti ve üretici büyük bir mağduriyet yaşıyor. Ama bakın, rakamsal olarak da -veri olarak- söyleyeyim: Ağustos ayında DAP gübresinin, yani taban gübresinin tonu -bu aydan başlayarak ekim yapılacak- 21.750 lirayken bugün 23.700 liraya çıktı. Üre gübre de ağustosta 13.500 lirayken bugün 14.700 liraya çıktı. Şimdi, bu ürünlerin girdi maliyetleri düşürülmüyor ama üretenin ürettiği ürünün tarlada kalması seyrediliyor. Bu, bireye ait bir ürün değil, millî gelir. Eğer oradaki ürün doğru biçimde değerlendirilseydi ve kamu, bu anlamda, alımlara girseydi bu sorun yaşanmayacaktı.
Patatesle ilgili... Altı ay depolanabilen ürün. Toprak Mahsulleri Ofisi, TÜRKŞEKER ya da Tarım Kredi bunu alsın, depolasın -kamuoyunda patates ve soğan çok konuşulduğu için söylüyorum- piyasayı dengelesin çünkü biliyoruz ki bu ürünler çiftçiden çıktığı an, aralık ayından itibaren fiyat tırmanacak. Patates, büyük şehirlerde 20 liradan aşağı satılmazken tarladaki çiftçi de ürettiği ürünü 3 liraya satamamış olacak. Böylesine bir dengesizlik var.” dedi.
DEPOLARI BASMAKTAN DEPOLAMAYA GEÇİŞ
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer: “Bakın, son toplantıda aldığınız kararda, bakanlarla birlikte yaptığınız değerlendirmede diyorsunuz ki: 'Depolanabilen ürünlerde arz ve talep dengesinin korunmasını teminen mevcut depo kapasitesinin artırılması...' Bu ülkede soğan ile patates depoladı diye 'terörist' ilan edilip üretici baskın yedi. Daha yakın örneklerini bilenler olarak söylüyoruz: Bundan dahi bihaber davranarak o üreticiye zulmedildi. Üretici korunmadan sürecin ileri taşınması olası değil. Girdi maliyetlerini düşürmezseniz; ithal yemin, ithal gübrenin fiyatlarını sürekli artırırsanız; tarladaki maliyetin altında bir fiyatla alıma zorlarsanız önümüzdeki yıl tarım ürünlerinde fiyat düşmeyecek, artacak. Çünkü niye? Üretim düşecek. Şimdi, buğday üreticisiyle konuşuyorum, 'Seneye onu ekmeyeceğim.' diyor, para kazanacağı ürün arıyor; bir kısmı çiftçilik yapmaktan vazgeçiyor. Ya, Ulusal Süt Konseyi süt için 14 lira 65 kuruş tavsiye fiyatı açıklıyor, 11 liradan süt alıyorlar. Rafa gidiyorsunuz, peynirin fiyatı almış başını gidiyor. Fırıncı haklı olarak ekmeğin 15 lira olmasını istiyor. Peki, buğday TMO tarafından 9 lira 25 kuruştan alınmadı mı bu dönem? Alındı. 9 lira 25 kuruştan alınan buğdaydan elde edilen ekmek üzerinden gidersek, ekmeğin kilosu üzerinden soruna bakarsanız üreticinin ne kadar ezildiğini görürsünüz. Fırıncı diyor ki: 'Benim elektrik giderim arttı, nakliye giderim arttı, işçilik giderim arttı, kira giderim arttı. Ben bunun fiyatının artırılmasını istiyorum.'
Niğde-Ankara Otoyolu'na gelirken girdim; 10 lira sandığımız simide gittim, 25 lira dedi adam. 'Ya, bu nasıl olur? 25 liraya simit mi olur?' dedik. Şimdi, buğdayın fiyatını baskıladınız da raftaki ürünün fiyatını düşürmediniz ki. Yine markete gidiyor, ürün fiyatı değişmiyor.
Sonra bir şey daha: İthal gelen ürün niye getirilir? Türkiye piyasasını dengelemek için. Şimdi, getirilen ithal ürün de Türkiye'deki fiyatla satılıyor. O zaman niye yerli üreticiyi desteklemiyoruz? Türkiye, Dâhilde İşleme Rejimi kapsamında bazı ürünleri getiriyor; bunların başında buğday geliyor. Ortalama 10 milyon ton da buğdayı alıyoruz, işliyoruz, un satıyoruz, sonra o unu ihraç ettik diye övünüyoruz. Kendi çiftçimize bu ürünü ürettirmiyoruz. Sorum şu: Bu yurt dışından gelen buğdaya ödenen para ile yurt dışına satılan unun ihracattaki etkisi ayrı ayrı rakamsal olarak gösterilirse de bizim kendi üretmediğimiz tarımsal girdilerden sağladığımız fayda nedir, ne değildir, bir de onu görsek. Niye bunu bizim çiftçimiz üretmez? Bu unun işlendikten sonra satılması tarımsal ürün ihracatında ne kadar rakamsal veri olarak var, bunu da öğrenmek isteriz.” dedi.